ÇAYLAR BELEŞ!

ÇAYLAR BELEŞ!

Süleyman Demirel üniversitesinde kantin işletmeciliği yapan 65 yaşındaki Süleyman Eryılmaz, maddi imkansızlar nedeniyle liseyi bitiremedi. İçindeki bu uhdeyi gerçekleştirebilmek için şimdi SDÜ’deki ihtiyaç sahibi öğrencilere kol kanat geriyor ve onların eğitimlerini tamamlamasına katkı sağlıyor.

                SDÜ Doğu kampüsünde kantin işletmeciliği yapan ve bütün öğrencilerin Süleyman amcası olarak tanınan Süleyman Eryılmaz hayat hikayesini, öğrencilere tavsiyelerini ve hayata bakış açısını Manşete değerlendirdi. Arkadaşlarımız Kübra ve Buse’nin sorularına içtenlikle cevap veren Süleyman Eryılmaz ilerlemiş yaşına rağmen, kendisini gençlerin arasında genç, mutlu, sağlıklı ve huzurlu hissediyor. Süleyman Demirel Üniversitesinin adeta turizm elçisi olan Eryılmaz’ın öğrencilerle diyaloğu, onlara bakış açısı ve her anlamda katkıları ile sadece öğrencilerin değil, Üniversite Rektöründen, hocalarına ve idari personeline kadar herkesin sevgisini kazanmış durumda....

Manşet: Sizi tanıyalım?

Eryılmaz: 1958 yılında Isparta’nın Sütçüler ilçesinde doğdum. Yedi tane kardeşim var. Yokluk ve kıtlık içinde büyüdük. Zor bir çocukluk geçirdim diyebiliriz. Ama ne olursa olsun çocukluğumla, şehrimle, mahallemle gurur duyuyorum. Isparta’nın akciğeri gibidir Sütçüler. Fakat Sütçüler’in doğası zordur. Ama tarihi, ormanı suyu çok güzeldir.  Liseyi yarım bırakıp iş hayatına atılmak zorunda kaldım. Uzun yıllar kamyon şoförlüğü yaptım. Genç yaşımda İran ve Bağdat’a kilometrelerce yol gittim.  Hem de o zamanların zorlu koşulları altında. Yolların kötü, arabalar bakımsız olduğu zamanlarda. Ama bunlar bize hep tecrübe oldu. Daha sonrasında Isparta’da İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nde çalıştım. Akabinde de yaklaşık 16 yıl önce Süleyman Demirel Üniversitesi’nde kantin işletmeciliği yapmaya başladım.  Ailelerinden uzakta olan bu öğrencilere kendilerini yalnız hissettirmemek için elimden geleni yapıyorum. Tüm sevgim ve güler yüzümle öğrencilerimi bekliyorum.

Manşet: Öğrenciler sizi neden bu kadar seviyor?

Eryılmaz. Öğrencilere her daim güler yüz ve sevgiyle yaklaşıyorum. En önemlisi onlarla samimi, içten ve dürüst diyaloglar kuruyorum. Hiçbir öğrencimi ayırt etmiyorum.  Her gün kantinin içinde 5 kilometre yol yapıyorum. Öğrencim tost almış bakıyorum tepsisinde peçetesi yok. Hemen peçete alıp götürüyorum. Bir başka masada öğrencim yemeğini bitirmiş, hemen yanına çay ya da kahve fişi bırakıyorum. Bunu birkaç öğrencime yapmakla kalmıyorum ya da bazı günler diye sınırlamıyorum. Her gün elimde 150 tane kahve ve çay fişi olur. Bunu da karşılıksız dağıtıyorum. Öğrencilerimin yüzündeki o tebessüm her şeye değer. Bizim onlarla kurduğumuz çok güzel bir gönül bağımız var.

Manşet: Peki her gün bu koşuşturmacada yorulmuyor musunuz?

Eryılmaz. Açıkçası pek yorulmuyorum. Bunun için de öyle vitamindir, ilaçtır kullanmıyorum. Hayatımda da bu yaşıma kadar ilaç kullanan birisi olmadım. Benim için en iyi ilaç saz tınısıdır, türkülerdir.

Manşet: Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Eryılmaz. Ne yazık ki hepsinin amacı iyi değil. Gençlerimiz, bu kötü gruplardan ve vahşi örgütlerden kendilerini korusunlar. Böyle örgüt ve kurumlar ülkemizin kuruluş amacına hizmet etmemektedir. Ülkemizin kuruluş çerçevesinin dışına çıkmakta bizi çok iyi yerlere götürmeyecektir.  Bu yüzden gençlerimiz böyle şeylere dikkat etsinler. Çok araştırsınlar, çok okusunlar, çok soru sorsunlar.

Manşet: Gençliğinizde sizi en heyecanlandıran anınız nedir?!

Eryılmaz. Şimdi bizim bundan 50 yıl önceki heveslerimizle sizinkiler farklı. Bizim o zamanki heveslerimiz bir kamyonun direksiyonuna oturabilmekti. Bunu hayal ederdik ehliyet alabilirsek dünya bizim sanırdık. Fakat hepsini başardık ehliyetlerimizi aldık. Tabi o zamanlar kamyon şoförlüğü sıradan değildi. 3 yıl muavinlik yapardık.

Muavinlikten sonra bu işlere başlardık. Ehliyetimizi aldık. Bir kamyon üzerine çıktık çok bahtiyar olduk. Bağdat’a gittik bir sürü eşya getirdik köyümüze.

Bizim heveslerimiz öyleydi. Ama o günlerin hevesi kamyonla yurtdışına gitmekti. Bu büyük bir şeydi. Yolların kötü, arabaların bakımlarının yetersiz olmasına rağmen buna heves ederdik.

Evlendik heveslendik, damat olduk heveslendik. Çocuğumuz oldu heveslendik, şimdi torunum var o ayrı dünya. Hem çalıştım hem de bu zevkleri yaşadım. Hiçbir zaman çok paramız olmadı ama yetecek kadar oldu. Her şeyden önemlisi huzurdu. Şimdi 18 yaşında olsam çok çalışkan olurdum.

Çünkü o zamanlarda çok çalışkandım. Liseyi bırakmak zorunda kaldım. Çünkü Isparta’da barınamadım. Endüstri meslek lisesinde ikinci sınıfı bırakarak köyüme geri döndüm.

Manşet: Kantincilik dışında bir meslek yapmak isteseydiniz bu ne olurdu?

Eryılmaz. İmkanlar elverseydi felsefe okurdum. Birileri benim fikirlerimi, düşüncelerimi, yazdıklarımı okusun isterdim. Ben okumayı çok seven biriyim. Okumayı sevdiğim gibi yazmayı, çizmeyi de çok severim. Bir şeyler yazayım ve bunlar okunsun çok isterdim. Büyük ihtimalle yazar ya da eğitimci olurdum.

Manşet: Bir şansınız olsa tekrardan  öğrenci olmak ister miydiniz?

Eryılmaz. Tabi öğrenci olmak isterdim. Öğrenciliğimde de hep çalışkan biri olmuşumdur. Şimdiki öğrencilik çok rahat. Çok fazla imkana sahipler. Tek istediğim bu imkanların farkında olup çok çalışsınlar.

Manşet: Okumayı hep seven biri miydiniz?

Eryılmaz. Ben okumayı çok seven biriyim. Ömrümde gazete almadığım gün hiç olmadı. Günlük gazetelerimi muhakkak okurum. İmkanlar ölçüsünde de kitaplar alıyorum. Kütüphanemde 600’e yakın kitap bulunmakta. Kitap okumayı bu kadar sevmemdeki neden Yaşar Kemal’dir. Bana kitap okumayı sevdiren kişidir.

Manşet: Peki En çok kimleri ve neleri okuyorsunuz?

Eryılmaz. Yerli yazarları çok seviyorum. Sabahattin Ali, Zülfi Livaneli gibi yazarları okuyorum. Kitabın akıcılığı, dili, hikayesi benim için önemli. Elimden geldiğince de okumaya gayret ediyorum. Tabi dünya edebiyatındaki yazarlarımızı da seviyorum. Fyodor Dostoyevski, Nikolay Gogal, Balzac gibi.

Manşet: Siz Üniversite öğrencilerinin Süleyman amcasısınız,Tanınmak, bilinmek size neler hissettiriyor?

Eryılmaz. Yerel ve ulusal basında haberlerim çıktı. Beni öğrencilerim meşhurlaştırdı. Tanınmışlığımızın özü kaynağı öğrencilerimizdir. Ne mutlu ki onların sevgisine layık olduk. Buradan gittikleri zaman memleketlerinden ararlar, sorarlar, yeni gelen öğrencilere benimle tanışmamı isterler, bütün bunlar benim için önemli demekki iyi bir iz bırakmışım ki hala arayıp soruyorlar...

Manşet. İşletmeniz pandemi döneminden nasıl etkilendi ve siz bizden uzak kaldığınız bu sürede neler yaptınız?

Eryılmaz. Pandemi son yıllarda dünyanın başına gelmiş en büyük felaketlerden biri. Öncelikle bütün tedbirleri almalıyız. Maske, mesafe, hijyen kurallarına uymalı, aşımızı olmalıyız. Peki bu süreçte ne yaptınız derseniz  Pandemi döneminde hiç sıkılmadım. Zamanımın ikişer saatini sazıma, türkülerime ve gazetelerime ayırarak geçirdim. Fakat ekonomik olarak çok zorlandık ve zarar ettik.

Manşet: Hayatınızdaki kırılma noktası nelerdir?

Eryılmaz. 32 yıllık eşim rahmetli Saniye hanımın 2003 teki vefatı hayatımdaki kırılma noktası olmuştur. Fakat öğrencilerim sayesinde bu süreci daha hafif atlattım. Hatta öyle ki bir öğrencimin sayesinde şimdiki eşim Talibe hanımla evlendim.

Hayatımdaki ikinci kırılma anım ise memuriyetten sonra ticarete başlamam oldu.

Diğer bir kırılma noktam ise SDÜ de işletmeci olmamdı. O zamanlar buralardan dekanlarımız sorumluydu. Onların referans gösterdikleri insanlar buralarda işletmede bulunabiliyordu. Sağ olsun hocalarımız beni referans göstermesiyle burada işletmeci oldum.

Manşet: Neden kantin işletmeciliği?

Eryılmaz. Kantin işletmeciliğinin öncesi var aslında. Ağabeyimle beraber eski güzel sanatlar fakültesinde Kilim adlı küçücük fakat sevgi dolu bir yerimiz vardı. Küçüktü ama çok bilindik ve tanınmış bir yer idi. Öğrencilerde geliyordu. Onlar yemeklerini getirir bizde sazımızla birşeyler çalar söylerdik. O zamanlarda da öğrencilerle diyaloğumuz iyi idi. Bu olay güzel sanatlar fakültesi dekanının dikkatini çekmiş. Bize teklifte bulundular. Bu şekilde başladım kantin işletmeciliğine.

Manşet: Ulusal basında haberiniz çıktığında neler hissetiniz?

Eryılmaz. Hürriyet gazetesinin sorumlusu buraya gelmişti. Ben de o zaman öğrenci arkadaşlara  sigarayı sevmiyoruz, sizi seviyoruz diye seslenmiştim. Hürriyetin sorumlu bölge müdürüde kim bu demiş. Gençlerde buranın sahibi sabahtan akşama kadar çay verir. Sonra ‘Çay verem mi amcam’ diye gazeteye başlık girmişler. Aslında çay vereyim mi demişimdir de o şekilde yazmışlar. Hürriyetde çıkan bu haberimden sonra tanınırlığım dahada arttı. Tabiki insanın tanınır ve sevilir olması hoşuna gider.

Manşet. Kısada olsa hayat hikayenizi bizimle paylaştınız, gençlere tavsiyelerde bulundunuz, dahada önemlisi kıymetli vaktinizi bize ayırdınız. Çok teşekkür ediyoruz. İyi ki varsınız Süleyman amca...

Eryılmaz. Bende sizlere teşekkür ediyorum. Sizin aracılığınız ile kendimi ifade edip, gençlere mesaj verebildiysem ne mutlu bana. Sizleri seviyorum ve başarılarınızın daim olmasını diliyorum.

Ropörtaj: Buse Daşçı Foto: Kübra Güven

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.