YASALAR UYGULANMIYOR

ISPARTA 03.11.2021 - 15:32, Güncelleme: 30.03.2022 - 17:24
 

YASALAR UYGULANMIYOR

Isparta Barosu kadın ve çocuk haklarından sorumlu yönetim kurulu üyesi ve komisyonlar Başkanı Av. Tuğçe Demiralay, Denizli’de 25 yaşındaki Şebnem Şirin’in erkek arkadaşı tarafından öldürülmesinden sonra ailenin yanında olacaklarını ve dava sürecini takip edeceklerini dile getirdi. Son yıllarda ülkemizde artan kadın cinayetleri, kadına şiddet olayları ve çocuk istismarı gibi olayların artması ve önlenememesini değerlendiren Av. Demiralay, yasaların uygulanmadığını, kadınların KADES uygulamasına yeteri kadar katılmadıklarını ve hukuki destek alamadıklarını dile getirdi.
Bir süre önce Isparta Barosu kadın, çocuk ve hayvan haklarından sorumlu yönetim kurulu üyesi ve komisyonlar başkanı olarak bu görevi üstlenen, üstelik yönetimdeki tek kadın olan Av. Tuğçe Demiralay arkadaşımız Hilal Aslan’ın sorularını cevaplandırdı. MANŞET: Sizi tanıyabilir miyiz? T.DEMİRALAY: Ben Isparta Barosu’na kayıtlı Avukat Tuğçe Demiralay. Staj ile birlikte yaklaşık altı yıldır Isparta Barosunda serbest avukat olarak kendi ofisimde faaliyet gösteriyorum. Bu yıl Isparta Barosu seçimlerinde yönetim kuruluna seçildim ve yönetim kurulunda ki tek kadınım. Bunun yanı sıra Baromuzun kadın, çocuk ve hayvan hakları komisyonlarının başkanlığını üstlendim. Bu arada komisyonlarımızı yeni oluşturuyoruz ve bu dönem hep birlikte çalışacağımız genç meslektaşlarım da bana destek olacaklar. Dolayısıyla yeni dönemde çok güzel işler yapacağımızı düşünüyorum. MANŞET: Bir avukat olarak kadın hakları adına çalışmalar yapmaya nasıl ve niçin yönlendiniz? T.DEMİRALAY: Bu yönelişim esasında bir tercih değildi, zorunluluktu. Çünkü kadınlar her alanda pek çok zorluğa ve şiddetin her türlüsüne maruz kalıyorlar. Özellikle bir hukukçu olarak bu durumu bizzat gözlemlemek beni bu alanda çalışmaya itti. Gerek yasaların uygulanışında, gerek şiddetin adli makamlara ulaşımında ve bu konudaki tedbirlerin alınmasında ufak da olsa rol alabilmek bana iyi gelecek. Dokunabildiğimiz, ulaşabildiğimiz her kadında bana yeni bir umut doğuyor. İşte bu yüzden bu alandayım. MANŞET: Sürekli kadın haklarından söz ediliyor, peki nedir kadının hakları? T.DEMİRALAY: Kadının hakları esasında çok yönlü bir konudur. Öyle ki sosyal, siyasi, hukuki gibi tüm var olan alanlarda hakları da vardır. Biz içinde bulunduğumuz konumdan dolayı daha çok bir kadının hukuki anlamdaki hakları ile ilgileniyoruz. Kadının hukuki anlamdaki hakları, şiddetin her türlüsünü kapsayan ve her türlü şiddete karşı korunabilmesini sağlayan haklardır. MANŞET: Peki bu haklar nasıl talep edilir ve nasıl sağlanır? T.DEMİRALAY: Bizler tam da bu noktada devreye giriyoruz. Bu hususta ülkelerin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler mevcut ve bu sözleşmeler dayanak alınarak oluşturulmuş olan 6284 sayılı kanun, kadının şiddete karşı hukuki haklarını en net şekilde ifade eden kanundur. MANŞET: 6284 Sayılı kanunu biraz daha açar mısınız? T.DEMİRALAY: Kadının sadece evlenmesi ile kurduğu ailede değil, ondan önceki aile içerisinde yaşadığı şiddetten tutun da boşanma sürecinde yani, evlilik birliğinin bitmesi noktasındaki tüm hakları, gerek Türk medeni kanununda gerekse kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin 6284 sayılı kanunda yer almaktadır. MANŞET: 6284 sayılı kanun kapsamında kadının hukuki hakları nelerdir? T.DEMİRLAY: Bunlar; koruma talep etme hakkı, sığınma evine yerleşme hakkı, çeşitli korunma tedbirleri alma hakkı ve daha sonrasında kadının maddi olarak geçimini sağlayabilmesi, sürdürebilmesi adına nafaka ve tazminat hakları olarak devam etmektedir. MANŞET: Tüm bu hakların gerçek manada elde edilip sürdürülebilirliği hususunda sizin faaliyetleriniz ve önerileriniz nelerdir? T.DEMİRALAY: Kadının haklarını elde edebilmesi noktasına ülkemiz penceresinden baktığımızda barolar etkin bir rol oynamakta. Baroların özellikle kadın hakları komisyonları ve çocuk hakları komisyonları gibi. Bunun yanı sıra çeşitli sivil toplum kuruluşları da var kadınlar için faaliyet gösteren. Ve tabi ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kendi bünyesinde yaptığı çalışmalar var. Bu çalışmalar kadının haklarını elde edip sürdürebilirliği açısından yapılıyor. Bir kadın aile içerisinde şiddete maruz kalıyorsa ve bu noktada hukuki yardım talep ederken yeterli maddi imkana sahip değilse bizler o kadına hukuki destek sağlama konusunda Baromuzun adli yardım komisyonu ve kadın hakları komisyonu olarak devreye giriyoruz. Bunun haricinde bir kadının şiddete maruz kaldığında ulaşabileceği aile ve sosyal politikalar bakanlığı bünyesinde oluşturulmuş Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM) gibi farklı kuruluşlar bulunuyor. Bizler bu konuda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile sürekli istişare içerisindeyiz; bu kadınların kaçına hukuki destek sağlandı, ne boyutta hukuki yardım aldılar, olayların ve kişilerin kaçı adli mercilere intikal etti gibi soruların verilerini düzenli olarak toplantılarda birbirimizle paylaşıyoruz. Isparta Barosu olarak bizlerin bu yeni dönemde yapacağı faaliyetleri sıralayacak olursam: Öncelikle kadın, erkek fark etmeksizin hukuki yardım talep eden her bireye adli yardım talep edebilme kriterlerini en aza indirmeye çalışıp her mağdurun adli yardım alabilmelerini sağlayacağız. MANŞET: 18 Yaş altı kadınların haklarını savunmak isteyen biri, onları çocuk hakları kapsamında mı değerlendirmeli, kadın hakları kapsamında mı değerlendirmeli? T.DEMİRALAY: Hukuki çerçeveden bakacak olursak Türk Ceza Kanunu Madde 6 gereği 18 yaş altı herkes çocuk kabul ediliyor. Dolayısıyla hukuki tedbirlerde ve adliye aşamasında 18 yaş altındaki bir kız, çocuk kategorisinde değerlendiriliyor. MANŞET: Sizce kadınlık ve kızlık ayrımı şiddetin ana kaynaklarından biri olabilir mi? T.DEMİRALAY: Bu ayrımda toplumsal faktörler çok fazla etkili olsa da esasında kadınlık ve kızlık ayrımı diye bir ayrım yok. Kadın nedir diye Türk Dil Kurumu’ndaki anlamına bakacak olursak eğer, kadın erişkin dişi demektir. Böyle gerçekdışı bir ayrıma giden toplum, maalesef ki kadının önceki yaşamını ve cinsel deneyimlerini referans alıyor. Aslında hukukta da kadının medeni durumu bekar ve evli olarak tabir edilir. Ne yazık ki toplum bunu kadınlık ve kızlık ayrımına indirgemiş durumda. Ve evet tam da bu noktada pek çok kadın evlenmeden önce ve evlendikten sonra cinsel deneyimleri dolayısıyla büyük bir şiddete maruz kalıyor, bu da şiddetin ana kaynaklarından biri. MANŞET: Bir kadının yaşadığı şiddeti evlenmeden önce, evlendikten sonra ve boşanma süreci olarak Değerlendirirsek en yoğun şiddeti hangi dönemde yaşıyor sizce? T.DEMİRALAY: Kadının en yoğun şiddete uğradığı dönem evlendikten sonra gündeme gelen şiddet. Çünkü şiddetin tek bir türü yok ve zaten taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler de buna atıf yapıyor. Dolayısıyla şiddet psikolojik olabilir, ekonomik olabilir, cinsel olabilir, duygusal olabilir ve en çok zarar vereni fiziksel şiddet olabilir. Evet, kadınların evlendikten sonra şiddete uğramasında bir artış görülüyor. Ancak bunun adli makamlara yansıması maalesef çok doğru olmuyor, yani bizim istatistiklerde gördüğümüz rakamların çok daha fazlası evlerde yaşanıyor ve adli makamlara hiç yansımıyor. Tabi evlilik sonrasında şiddetin artmasının bir diğer sebebi de boşanma süreci oluyor. Boşanma sürecinde eğer anlaşmalı boşanma sağlanamazsa kadınların haklarını elde etmesi maalesef ki uzun süren yargılamalar sonucunda gerçekleştiriliyor. Bu uzun süren yargılamalar dolayısıyla pek çok kadının eşi tarafından darp edilmesi, yeterli düzeyde verilmeyen nafaka yüzünden yine kadının ekonomik şiddete maruz kalması gibi pek çok kadın evlendikten sonra ve hatta boşanma sürecinde artarak çoğalan bir şiddete maruz kalıyor. MANŞET: Avukat olarak kadın hakları hususunda yapılan yasaları yeterli buluyor musunuz veya eleştiriyor musunuz? T.DEMİRALAY: Biz yasalardan ziyade yasaların uygulanış biçimini eleştiriyoruz, çünkü bizim yasalarımız gerçekten kadını koruyan yasalar. Buna ilişkin en son baro olarak eleştirdiğimiz ve basın açıklaması yapmış olduğumuz İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı üzerineydi. Hala da bu görüşümüzü savunuyoruz. MANŞET: Peki, İstanbul Sözleşmesi hakkındaki daha geniş düşünceleriniz nelerdir? T.DEMİRALAY: İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’nin taraf olduğu ve adından da anlaşıldığı gibi İstanbul’da yapılan bir sözleşmedir. Bu sözleşme kadını her şeyden önce bir insan olarak gören ve bu temel üzerinden “kadın hakkının ihlali bir insan hakkının ihlalidir” diyerek kadını korumayı amaçlayan bir sözleşmedir. 6284 sayılı sözleşmemiz yapılırken de esasında İstanbul Sözleşmesi temel alınarak hazırlanmıştı, dolayısıyla şuan İstanbul Sözleşmesi’nden alınan çekilme kararı ile 6284 sayılı sözleşmemizde askıda kalmış oldu. Bu sözleşmelerin uygulanabilirliği konusunda çok büyük sıkıntılar yaşarken bir de bu çekilme kararı uygulanabilirliği iyice zorlaştırmış durumda. Aslında uygulandıkları takdirde Türk Ceza Kanunu, İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa, kadını koruyabilecek nitelikte sözleşmelerdir. Öyle ki İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ile birlikte kadın cinayetlerinde ve şiddetinde artış olduğunu gözlemleyebiliyoruz. MANŞET: Türkiye’de kadına şiddet konusu niçin sürekli siyasal kutuplaşma ekseninde tartışılıyor? T.DEMİRALAY: Kadına karşı şiddette siyasal söylemlerin çok fazla nedeni var maalesef. Bunda siyasi açıdan ve siyasi lider olarak görülen kişilerin sürekli kadının çalışma hayatına ilişkin, kadının çocuk doğurup doğurmama hakkına ilişkin, kürtaj hakkına ilişkin ve hatta kaç çocuk doğurması gerektiğine kadar yapmış oldukları açıklamalar maalesef ki toplumun kadına bakış açısını yönlendirmekte ve kalıplaştırmaktadır. Ayrıca siyasi erkin kadına karşı almış olduğu kararlar yine kadının koruna bilirliğine zarar vermiş oluyor ve kadın, bu nedenlerden ötürü siyasi tartışmalardan sıyrılamıyor. MANŞET: Sizce kadınlar ve hatta toplum, kadın haklarını ne kadar biliyorlar? İnsanların bilinç düzeyi bu konuda ne kadar? T.DEMİRALAY: Çok net ifade edebilirim ki kadın hakları toplum tarafından yeterli düzeyde bilinmiyor. Bu konuda gerek ilgili bakanlık gerek sivil toplum kuruluşları ve baroların çalışmaları mevcut, ama buna rağmen kadınlar ve özellikle taşra dediğimiz kısımlarda yaşayanlar bu haklarını yeterli düzeyde bilmiyorlar. Bilseler de bunu adli makamlara iletmekte sıkıntı yaşıyorlar. En önemlisi de “bunu ilettiğimde ne olacak ki, ben bunu yaşamaya mecburum” gibi çaresiz düşünceler hala çok yaygın.  Fakat bilinmesi gerekiyor ki bu taşra kesimlerine bazı barolar adli yardım otobüsleri göndererek kadınlara evlerinde ulaşmaya yönelik projeleri bulunuyor. MANŞET: Kadınların kendi haklarını yeterli düzeyde bilememeleri ve çaresizlik hissinde olmaları, bir yerde erkekleri cesaretlendiriyor mu? T.DEMİRALAY: Elbette. Özellikle toplumda yasaların uygulanmaması erkekleri bu konuda ciddi bir şekilde cesaretlendiriyor, çünkü “Bana bir şey olmayacak” düşüncesi sarmış durumda onları. MANŞET: Aile içi şiddete sadece aile sorunu olarak bakmak doğru mu? T.DEMİRALAY: Hayır bu algı doğru değil. Fakat aile devlet politikaları tarafından birçok toplumda özel bir alan olarak görüldüğü için müdahale edilebilirliği en az alan olmaktadır. Aile içi şiddet bir insan hakkı ihlalidir ki, aile içi şiddet sadece kadına yönelik değildir. Çocuk istismarı da en sık karşılaştığımız olay durumunda. Dolayısıyla aile içi şiddeti bir aile sorunu olarak görmekten ziyada kamusal bir sorun olarak görmek gerektiğini düşünüyorum. MANŞET: Sizce şiddeti tetikleyen şey psikolojik mi, sosyolojik mi? T.DEMİRALAY: Şiddeti tetikleyen şeyi tek bir nedene indirgemek ve bu şekilde açıklamak doğru değil. Kişinin kendi psikolojisinden kaynaklı sorunlar da var ama hukuka yansıyış şekillerine baktığımızda genellikle sosyolojik nedenler, özellikle ekonomik nedenler ve hatta pandemik sorunlar da şiddeti tetikleyen durumlardır. 2019 Mart’ından bu yana yani covid süreci toplum için bir tedbir süreci olmasına karşın işin gerçeği bundan en çok kadınlar ve çocuklar etkilendiler diyebiliriz. MANŞET: Eğitim ile şiddet arasında bir bağlantı var mı sizce? T.DEMİRALAY: Eğitimin olduğu yerde kesinlikle şiddet yoktur demek doğru değil açıkçası. MANŞET: Şiddet gören ve haklarının çiğnendiğini ifade eden biri sizinle nasıl iletişim kuruyor ve siz bu kişilere nasıl destek oluyorsunuz? T.DEMİRALAY: Kadın, erkek, çocuk fark etmeksizin aile içi şiddete maruz kalan mağdurlar bunu bizlere ifade etmekte öncelikle çok zorluk yaşıyorlar. Mağdurlar başlarda çok yüzeysel sebepler sayarken en son aşamada şiddetin asıl nedenini ve biçimini anlatabiliyorlar ve tabi ki bu hiç kolay olmuyor.  Bazen son anda söylemeyi başardıkları kilit bir nokta davanın tüm seyrini değiştirebiliyor. Özellikle aile içi şiddette bizler ilk olarak adli makamlardan koruma tedbirlerine başvurarak başlatıyoruz süreci. Hukuki destek açısından bir müvekkilin maddi durumu yeterli değilse baromuzun adli yardım komisyonlarına yönlendirerek hak arama yolundaki bu maddi engeli de ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Bunun dışında şiddet gören kadınlara anında ulaşabilmek adına acil destek hattı ya da KADES uygulamaları gibi yöntemleri telefonlarında bulundurmalarını öneriyoruz. Bir kadın her şeyi göze almış bir şekilde bize geldiğinde en son biz hukukçuların haberi oluyor aslında. Çünkü dediğim gibi özellikle bir kadın için bunlar hiç kolay süreçler olmuyor. Bunun en büyük sebebi de yine yasaların tam uygulanmaması. MANŞET: Isparta’da aile içi ve kadına şiddet kaçıncı sırada? T.DEMİRALAY: Aile ve sosyal politikalar bakanlığından aldığımız verilere göre, 2020’de 1303 olay sadece Isparta’da gerekli mercilere ulaşmıştır. Aldığımız verileri özetleyecek olursak pandemi sürecinin eve kapanış ve açılış bağlantılı olarak bu rakamlarda artış ve azalış görünmektedir. MANŞET: 6284 sayılı yasa kapsamında alınan korunma tedbirlerini ihlal eden failler elektronik kelepçe uygulamasına tabi tutuluyorlar. Peki, Isparta’da elektronik kelepçe kaç kişiye uygulanmış? T.DEMİRALAY: Bu uygulama ile Isparta’da 22 kişiye elektronik kelepçe takılması için Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne (ŞÖNİM) başvuru yapılmış ve 22 kişiden sadece 1 kişiye elektronik kelepçe takılmış olup devam eden de bir uygulama bulunmamaktadır şuan için. MANŞET: Boşanma sürecindeki bireyleri psikolojik ve diğer yıkımlardan kurtarabilmek adına aile ve sosyal politikalar bakanlığınca psikologlar atanmalı mı? T.DEMİRALAY: Kesinlikle atanmalı. Bu noktada zaten aile ve sosyal politikalar bakanlığının çalışmaları var ama bunun daha etkin bir şekilde uygulanması gerekiyor. Çünkü boşanma aşamasına geçildiğinde artık zaten bu şiddetin uygulanma nedeni tamamen psikolojik olarak gündeme geliyor. “Beni bırakamaz, kendine ilişkin yeni bir hayat kuramaz” gibi. Bunu erkeğin ya da kadının kabullenmesi çok zor olduğu için tam da burada psikolojik destek çok fazla önem arz ediyor. Hatta bu konuda adalet bakanlığı ile işbirliği yapılıp aile mahkemelerindeki boşanma süreci devam eden dosyalara da bu şekilde destek sağlanması gerektiğini düşünüyorum. MANŞET: Bu şekildeki uygulamalar hayata  geçirilirse kadın cinayetlerinin önüne geçilebileceğini düşünüyor musunuz?   T.DEMİRALAY: Evet, tabi ki geçilebileceğini düşünüyorum, çünkü yasaların uygulanmaması açısından zaten bizler yetersiz kalıyoruz. Psikolojik açıdan herhangi bir destek yok, kişiler hastaneye başvurduklarında genelde ilaca yönelik geçici tedaviler uygulanıyor ve bunlar sağlıklı çözümler getirmiyor. Saydığımız tüm uygulamalar gerçekleştirilirse kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin önüne geçilmesinde etkili olacağını düşündüğümü tekrar belirtmek isterim. MANŞET: Son olarak sizin eklemek istediğiniz bir konu var mı? T.DEMİRALAY: Kadınların özellikle KADES uygulamasını telefonlarına indirmelerini tavsiye ediyorum bu çok önemli. Mesela Isparta’da KADES uygulamasını indiren kişi sayısı 5028, ihbar sayısı 642. Dolayısıyla her kadının ivedi olarak ulaşabileceği bir yol olduğunu belirtmeliyim. Son olarak kadın hakları kapsamında uluslararası sözleşmeler dayanak alınarak hazırlanan kendi sözleşmelerimiz etkin bir şekilde uygulanmalı ve bu noktada adalet bakanlığı ile aile sosyal politikalar bakanlığı daha fazla iş birliği içerisine girerek kadının hukuki açıdan hak aramasına engel olan maddi engellerin kaldırılması için baroların adli yardım komisyonları ile daha etkin çalışmalar yürütülmeli. MANŞET. Bize zaman ayırıp sorularımızı cevaplandırdığınız ve kamuoyunu aydınlattığınız için teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz. T.DEMİRALAY. Bana bu fırsatı verdiğiniz için asıl ben sizlere teşekkür ederim. Umarım bu röportajdan sonra başta kadınlarımız olmak üzere çocuklarımız ve aileleri bilgi sahibi olmuşlardır. Röportajın içeriğinde de izah ettiğim gibi en son bize gelmesinler. Mutlaka hukuki destek alsınlar ve daha da önemlisi KADES uygulamasını mutlaka telefonlarına indirsinler.
Isparta Barosu kadın ve çocuk haklarından sorumlu yönetim kurulu üyesi ve komisyonlar Başkanı Av. Tuğçe Demiralay, Denizli’de 25 yaşındaki Şebnem Şirin’in erkek arkadaşı tarafından öldürülmesinden sonra ailenin yanında olacaklarını ve dava sürecini takip edeceklerini dile getirdi. Son yıllarda ülkemizde artan kadın cinayetleri, kadına şiddet olayları ve çocuk istismarı gibi olayların artması ve önlenememesini değerlendiren Av. Demiralay, yasaların uygulanmadığını, kadınların KADES uygulamasına yeteri kadar katılmadıklarını ve hukuki destek alamadıklarını dile getirdi.

Bir süre önce Isparta Barosu kadın, çocuk ve hayvan haklarından sorumlu yönetim kurulu üyesi ve komisyonlar başkanı olarak bu görevi üstlenen, üstelik yönetimdeki tek kadın olan Av. Tuğçe Demiralay arkadaşımız Hilal Aslan’ın sorularını cevaplandırdı.

MANŞET: Sizi tanıyabilir miyiz?

T.DEMİRALAY: Ben Isparta Barosu’na kayıtlı Avukat Tuğçe Demiralay. Staj ile birlikte yaklaşık altı yıldır Isparta Barosunda serbest avukat olarak kendi ofisimde faaliyet gösteriyorum. Bu yıl Isparta Barosu seçimlerinde yönetim kuruluna seçildim ve yönetim kurulunda ki tek kadınım. Bunun yanı sıra Baromuzun kadın, çocuk ve hayvan hakları komisyonlarının başkanlığını üstlendim. Bu arada komisyonlarımızı yeni oluşturuyoruz ve bu dönem hep birlikte çalışacağımız genç meslektaşlarım da bana destek olacaklar. Dolayısıyla yeni dönemde çok güzel işler yapacağımızı düşünüyorum.

MANŞET: Bir avukat olarak kadın hakları adına çalışmalar yapmaya nasıl ve niçin yönlendiniz?

T.DEMİRALAY: Bu yönelişim esasında bir tercih değildi, zorunluluktu. Çünkü kadınlar her alanda pek çok zorluğa ve şiddetin her türlüsüne maruz kalıyorlar. Özellikle bir hukukçu olarak bu durumu bizzat gözlemlemek beni bu alanda çalışmaya itti. Gerek yasaların uygulanışında, gerek şiddetin adli makamlara ulaşımında ve bu konudaki tedbirlerin alınmasında ufak da olsa rol alabilmek bana iyi gelecek. Dokunabildiğimiz, ulaşabildiğimiz her kadında bana yeni bir umut doğuyor. İşte bu yüzden bu alandayım.

MANŞET: Sürekli kadın haklarından

söz ediliyor, peki nedir kadının hakları?

T.DEMİRALAY: Kadının hakları esasında çok yönlü bir konudur. Öyle ki sosyal, siyasi, hukuki gibi tüm var olan alanlarda hakları da vardır. Biz içinde bulunduğumuz konumdan dolayı daha çok bir kadının hukuki anlamdaki hakları ile ilgileniyoruz. Kadının hukuki anlamdaki hakları, şiddetin her türlüsünü kapsayan ve her türlü şiddete karşı korunabilmesini sağlayan haklardır.

MANŞET: Peki bu haklar nasıl talep

edilir ve nasıl sağlanır?

T.DEMİRALAY: Bizler tam da bu noktada devreye giriyoruz. Bu hususta ülkelerin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler mevcut ve bu sözleşmeler dayanak alınarak oluşturulmuş olan 6284 sayılı kanun, kadının şiddete karşı hukuki haklarını en net şekilde ifade eden kanundur.

MANŞET: 6284 Sayılı kanunu

biraz daha açar mısınız?

T.DEMİRALAY: Kadının sadece evlenmesi ile kurduğu ailede değil, ondan önceki aile içerisinde yaşadığı şiddetten tutun da boşanma sürecinde yani, evlilik birliğinin bitmesi noktasındaki tüm hakları, gerek Türk medeni kanununda gerekse kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin 6284 sayılı kanunda yer almaktadır.

MANŞET: 6284 sayılı kanun kapsamında

kadının hukuki hakları nelerdir?

T.DEMİRLAY: Bunlar; koruma talep etme hakkı, sığınma evine yerleşme hakkı, çeşitli korunma tedbirleri alma hakkı ve daha sonrasında kadının maddi olarak geçimini sağlayabilmesi, sürdürebilmesi adına nafaka ve tazminat hakları olarak devam etmektedir.

MANŞET: Tüm bu hakların gerçek manada

elde edilip sürdürülebilirliği hususunda

sizin faaliyetleriniz ve önerileriniz nelerdir?

T.DEMİRALAY: Kadının haklarını elde edebilmesi noktasına ülkemiz penceresinden baktığımızda barolar etkin bir rol oynamakta. Baroların özellikle kadın hakları komisyonları ve çocuk hakları komisyonları gibi. Bunun yanı sıra çeşitli sivil toplum kuruluşları da var kadınlar için faaliyet gösteren. Ve tabi ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kendi bünyesinde yaptığı çalışmalar var. Bu çalışmalar kadının haklarını elde edip sürdürebilirliği açısından yapılıyor. Bir kadın aile içerisinde şiddete maruz kalıyorsa ve bu noktada hukuki yardım talep ederken yeterli maddi imkana sahip değilse bizler o kadına hukuki destek sağlama konusunda Baromuzun adli yardım komisyonu ve kadın hakları komisyonu olarak devreye giriyoruz. Bunun haricinde bir kadının şiddete maruz kaldığında ulaşabileceği aile ve sosyal politikalar bakanlığı bünyesinde oluşturulmuş Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM) gibi farklı kuruluşlar bulunuyor. Bizler bu konuda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile sürekli istişare içerisindeyiz; bu kadınların kaçına hukuki destek sağlandı, ne boyutta hukuki yardım aldılar, olayların ve kişilerin kaçı adli mercilere intikal etti gibi soruların verilerini düzenli olarak toplantılarda birbirimizle paylaşıyoruz. Isparta Barosu olarak bizlerin bu yeni dönemde yapacağı faaliyetleri sıralayacak olursam: Öncelikle kadın, erkek fark etmeksizin hukuki yardım talep eden her bireye adli yardım talep edebilme kriterlerini en aza indirmeye çalışıp her mağdurun adli yardım alabilmelerini sağlayacağız.

MANŞET: 18 Yaş altı kadınların haklarını

savunmak isteyen biri, onları çocuk hakları

kapsamında mı değerlendirmeli, kadın

hakları kapsamında mı değerlendirmeli?

T.DEMİRALAY: Hukuki çerçeveden bakacak olursak Türk Ceza Kanunu Madde 6 gereği 18 yaş altı herkes çocuk kabul ediliyor. Dolayısıyla hukuki tedbirlerde ve adliye aşamasında 18 yaş altındaki bir kız, çocuk kategorisinde değerlendiriliyor.

MANŞET: Sizce kadınlık ve kızlık ayrımı

şiddetin ana kaynaklarından biri olabilir mi?

T.DEMİRALAY: Bu ayrımda toplumsal faktörler çok fazla etkili olsa da esasında kadınlık ve kızlık ayrımı diye bir ayrım yok. Kadın nedir diye Türk Dil Kurumu’ndaki anlamına bakacak olursak eğer, kadın erişkin dişi demektir. Böyle gerçekdışı bir ayrıma giden toplum, maalesef ki kadının önceki yaşamını ve cinsel deneyimlerini referans alıyor. Aslında hukukta da kadının medeni durumu bekar ve evli olarak tabir edilir. Ne yazık ki toplum bunu kadınlık ve kızlık ayrımına indirgemiş durumda. Ve evet tam da bu noktada pek çok kadın evlenmeden önce ve evlendikten sonra cinsel deneyimleri dolayısıyla büyük bir şiddete maruz kalıyor, bu da şiddetin ana kaynaklarından biri.

MANŞET: Bir kadının yaşadığı şiddeti

evlenmeden önce, evlendikten sonra ve

boşanma süreci olarak Değerlendirirsek

en yoğun şiddeti hangi dönemde yaşıyor sizce?

T.DEMİRALAY: Kadının en yoğun şiddete uğradığı dönem evlendikten sonra gündeme gelen şiddet. Çünkü şiddetin tek bir türü yok ve zaten taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler de buna atıf yapıyor. Dolayısıyla şiddet psikolojik olabilir, ekonomik olabilir, cinsel olabilir, duygusal olabilir ve en çok zarar vereni fiziksel şiddet olabilir. Evet, kadınların evlendikten sonra şiddete uğramasında bir artış görülüyor. Ancak bunun adli makamlara yansıması maalesef çok doğru olmuyor, yani bizim istatistiklerde gördüğümüz rakamların çok daha fazlası evlerde yaşanıyor ve adli makamlara hiç yansımıyor. Tabi evlilik sonrasında şiddetin artmasının bir diğer sebebi de boşanma süreci oluyor. Boşanma sürecinde eğer anlaşmalı boşanma sağlanamazsa kadınların haklarını elde etmesi maalesef ki uzun süren yargılamalar sonucunda gerçekleştiriliyor. Bu uzun süren yargılamalar dolayısıyla pek çok kadının eşi tarafından darp edilmesi, yeterli düzeyde verilmeyen nafaka yüzünden yine kadının ekonomik şiddete maruz kalması gibi pek çok kadın evlendikten sonra ve hatta boşanma sürecinde artarak çoğalan bir şiddete maruz kalıyor.

MANŞET: Avukat olarak kadın hakları

hususunda yapılan yasaları yeterli buluyor

musunuz veya eleştiriyor musunuz?

T.DEMİRALAY: Biz yasalardan ziyade yasaların uygulanış biçimini eleştiriyoruz, çünkü bizim yasalarımız gerçekten kadını koruyan yasalar. Buna ilişkin en son baro olarak eleştirdiğimiz ve basın açıklaması yapmış olduğumuz İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı üzerineydi. Hala da bu görüşümüzü savunuyoruz.

MANŞET: Peki, İstanbul Sözleşmesi hakkındaki daha geniş düşünceleriniz nelerdir?

T.DEMİRALAY: İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’nin taraf olduğu ve adından da anlaşıldığı gibi İstanbul’da yapılan bir sözleşmedir. Bu sözleşme kadını her şeyden önce bir insan olarak gören ve bu temel üzerinden “kadın hakkının ihlali bir insan hakkının ihlalidir” diyerek kadını korumayı amaçlayan bir sözleşmedir. 6284 sayılı sözleşmemiz yapılırken de esasında İstanbul Sözleşmesi temel alınarak hazırlanmıştı, dolayısıyla şuan İstanbul Sözleşmesi’nden alınan çekilme kararı ile 6284 sayılı sözleşmemizde askıda kalmış oldu. Bu sözleşmelerin uygulanabilirliği konusunda çok büyük sıkıntılar yaşarken bir de bu çekilme kararı uygulanabilirliği iyice zorlaştırmış durumda. Aslında uygulandıkları takdirde Türk Ceza Kanunu, İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa, kadını koruyabilecek nitelikte sözleşmelerdir. Öyle ki İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ile birlikte kadın cinayetlerinde ve şiddetinde artış olduğunu gözlemleyebiliyoruz.

MANŞET: Türkiye’de kadına şiddet

konusu niçin sürekli siyasal

kutuplaşma ekseninde tartışılıyor?

T.DEMİRALAY: Kadına karşı şiddette siyasal söylemlerin çok fazla nedeni var maalesef. Bunda siyasi açıdan ve siyasi lider olarak görülen kişilerin sürekli kadının çalışma hayatına ilişkin, kadının çocuk doğurup doğurmama hakkına ilişkin, kürtaj hakkına ilişkin ve hatta kaç çocuk doğurması gerektiğine kadar yapmış oldukları açıklamalar maalesef ki toplumun kadına bakış açısını yönlendirmekte ve kalıplaştırmaktadır. Ayrıca siyasi erkin kadına karşı almış olduğu kararlar yine kadının koruna bilirliğine zarar vermiş oluyor ve kadın, bu nedenlerden ötürü siyasi tartışmalardan sıyrılamıyor.

MANŞET: Sizce kadınlar ve hatta toplum,

kadın haklarını ne kadar biliyorlar?

İnsanların bilinç düzeyi bu konuda ne kadar?

T.DEMİRALAY: Çok net ifade edebilirim ki kadın hakları toplum tarafından yeterli düzeyde bilinmiyor. Bu konuda gerek ilgili bakanlık gerek sivil toplum kuruluşları ve baroların çalışmaları mevcut, ama buna rağmen kadınlar ve özellikle taşra dediğimiz kısımlarda yaşayanlar bu haklarını yeterli düzeyde bilmiyorlar. Bilseler de bunu adli makamlara iletmekte sıkıntı yaşıyorlar. En önemlisi de “bunu ilettiğimde ne olacak ki, ben bunu yaşamaya mecburum” gibi çaresiz düşünceler hala çok yaygın.

 Fakat bilinmesi gerekiyor ki bu taşra kesimlerine bazı barolar adli yardım otobüsleri göndererek kadınlara evlerinde ulaşmaya yönelik projeleri bulunuyor.

MANŞET: Kadınların kendi haklarını yeterli

düzeyde bilememeleri ve çaresizlik hissinde

olmaları, bir yerde erkekleri cesaretlendiriyor mu?

T.DEMİRALAY: Elbette. Özellikle toplumda yasaların uygulanmaması erkekleri bu konuda ciddi bir şekilde cesaretlendiriyor, çünkü “Bana bir şey olmayacak” düşüncesi sarmış durumda onları.

MANŞET: Aile içi şiddete sadece aile

sorunu olarak bakmak doğru mu?

T.DEMİRALAY: Hayır bu algı doğru değil. Fakat aile devlet politikaları tarafından birçok toplumda özel bir alan olarak görüldüğü için müdahale edilebilirliği en az alan olmaktadır. Aile içi şiddet bir insan hakkı ihlalidir ki, aile içi şiddet sadece kadına yönelik değildir. Çocuk istismarı da en sık karşılaştığımız olay durumunda. Dolayısıyla aile içi şiddeti bir aile sorunu olarak görmekten ziyada kamusal bir sorun olarak görmek gerektiğini düşünüyorum.

MANŞET: Sizce şiddeti tetikleyen şey

psikolojik mi, sosyolojik mi?

T.DEMİRALAY: Şiddeti tetikleyen şeyi tek bir nedene indirgemek ve bu şekilde açıklamak doğru değil. Kişinin kendi psikolojisinden kaynaklı sorunlar da var ama hukuka yansıyış şekillerine baktığımızda genellikle sosyolojik nedenler, özellikle ekonomik nedenler ve hatta pandemik sorunlar da şiddeti tetikleyen durumlardır. 2019 Mart’ından bu yana yani covid süreci toplum için bir tedbir süreci olmasına karşın işin gerçeği bundan en çok kadınlar ve çocuklar etkilendiler diyebiliriz.

MANŞET: Eğitim ile şiddet arasında

bir bağlantı var mı sizce?

T.DEMİRALAY: Eğitimin olduğu yerde kesinlikle şiddet yoktur demek doğru değil açıkçası.

MANŞET: Şiddet gören ve haklarının çiğnendiğini ifade eden biri sizinle nasıl iletişim kuruyor ve siz bu kişilere nasıl destek oluyorsunuz?

T.DEMİRALAY: Kadın, erkek, çocuk fark etmeksizin aile içi şiddete maruz kalan mağdurlar bunu bizlere ifade etmekte öncelikle çok zorluk yaşıyorlar. Mağdurlar başlarda çok yüzeysel sebepler sayarken en son aşamada şiddetin asıl nedenini ve biçimini anlatabiliyorlar ve tabi ki bu hiç kolay olmuyor.

 Bazen son anda söylemeyi başardıkları kilit bir nokta davanın tüm seyrini değiştirebiliyor. Özellikle aile içi şiddette bizler ilk olarak adli makamlardan koruma tedbirlerine başvurarak başlatıyoruz süreci. Hukuki destek açısından bir müvekkilin maddi durumu yeterli değilse baromuzun adli yardım komisyonlarına yönlendirerek hak arama yolundaki bu maddi engeli de ortadan kaldırmaya çalışıyoruz.

Bunun dışında şiddet gören kadınlara anında ulaşabilmek adına acil destek hattı ya da KADES uygulamaları gibi yöntemleri telefonlarında bulundurmalarını öneriyoruz.

Bir kadın her şeyi göze almış bir şekilde bize geldiğinde en son biz hukukçuların haberi oluyor aslında. Çünkü dediğim gibi özellikle bir kadın için bunlar hiç kolay süreçler olmuyor. Bunun en büyük sebebi de yine yasaların tam uygulanmaması.

MANŞET: Isparta’da aile içi ve

kadına şiddet kaçıncı sırada?

T.DEMİRALAY: Aile ve sosyal politikalar bakanlığından aldığımız verilere göre, 2020’de 1303 olay sadece Isparta’da gerekli mercilere ulaşmıştır. Aldığımız verileri özetleyecek olursak pandemi sürecinin eve kapanış ve açılış bağlantılı olarak bu rakamlarda artış ve azalış görünmektedir.

MANŞET: 6284 sayılı yasa kapsamında alınan korunma tedbirlerini ihlal eden failler elektronik kelepçe uygulamasına tabi tutuluyorlar. Peki, Isparta’da elektronik kelepçe kaç kişiye uygulanmış?

T.DEMİRALAY: Bu uygulama ile Isparta’da 22 kişiye elektronik kelepçe takılması için Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne (ŞÖNİM) başvuru yapılmış ve 22 kişiden sadece 1 kişiye elektronik kelepçe takılmış olup devam eden de bir uygulama bulunmamaktadır şuan için.

MANŞET: Boşanma sürecindeki bireyleri

psikolojik ve diğer yıkımlardan

kurtarabilmek adına aile ve sosyal politikalar

bakanlığınca psikologlar atanmalı mı?

T.DEMİRALAY: Kesinlikle atanmalı. Bu noktada zaten aile ve sosyal politikalar bakanlığının çalışmaları var ama bunun daha etkin bir şekilde uygulanması gerekiyor. Çünkü boşanma aşamasına geçildiğinde artık zaten bu şiddetin uygulanma nedeni tamamen psikolojik olarak gündeme geliyor. “Beni bırakamaz, kendine ilişkin yeni bir hayat kuramaz” gibi. Bunu erkeğin ya da kadının kabullenmesi çok zor olduğu için tam da burada psikolojik destek çok fazla önem arz ediyor. Hatta bu konuda adalet bakanlığı ile işbirliği yapılıp aile mahkemelerindeki boşanma süreci devam eden dosyalara da bu şekilde destek sağlanması gerektiğini düşünüyorum.

MANŞET: Bu şekildeki uygulamalar hayata  geçirilirse kadın cinayetlerinin önüne

geçilebileceğini düşünüyor musunuz?

 

T.DEMİRALAY: Evet, tabi ki geçilebileceğini düşünüyorum, çünkü yasaların uygulanmaması açısından zaten bizler yetersiz kalıyoruz. Psikolojik açıdan herhangi bir destek yok, kişiler hastaneye başvurduklarında genelde ilaca yönelik geçici tedaviler uygulanıyor ve bunlar sağlıklı çözümler getirmiyor. Saydığımız tüm uygulamalar gerçekleştirilirse kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin önüne geçilmesinde etkili olacağını düşündüğümü tekrar belirtmek isterim.

MANŞET: Son olarak sizin eklemek

istediğiniz bir konu var mı?

T.DEMİRALAY: Kadınların özellikle KADES uygulamasını telefonlarına indirmelerini tavsiye ediyorum bu çok önemli. Mesela Isparta’da KADES uygulamasını indiren kişi sayısı 5028, ihbar sayısı 642. Dolayısıyla her kadının ivedi olarak ulaşabileceği bir yol olduğunu belirtmeliyim. Son olarak kadın hakları kapsamında uluslararası sözleşmeler dayanak alınarak hazırlanan kendi sözleşmelerimiz etkin bir şekilde uygulanmalı ve bu noktada adalet bakanlığı ile aile sosyal politikalar bakanlığı daha fazla iş birliği içerisine girerek kadının hukuki açıdan hak aramasına engel olan maddi engellerin kaldırılması için baroların adli yardım komisyonları ile daha etkin çalışmalar yürütülmeli.

MANŞET. Bize zaman ayırıp sorularımızı cevaplandırdığınız ve kamuoyunu aydınlattığınız için teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz.

T.DEMİRALAY. Bana bu fırsatı verdiğiniz için asıl ben sizlere teşekkür ederim. Umarım bu röportajdan sonra başta kadınlarımız olmak üzere çocuklarımız ve aileleri bilgi sahibi olmuşlardır. Röportajın içeriğinde de izah ettiğim gibi en son bize gelmesinler. Mutlaka hukuki destek alsınlar ve daha da önemlisi KADES uygulamasını mutlaka telefonlarına indirsinler.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ispartamanset.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.